‘’Savaş yok, bayrak beyaz.’’ zoraki Türkçesi ile bunları söylemişti askerlere. Masum küçük kıza zarar vermezdi Türk askeri ‘’Korkma olduğun yerde kal, yerin altında bomba var kıpırdarsan ikimiz için de iyi olmaz.’’ el işaretleri ile kıza derdini anlatmaya çalıştı. Kız bunu anlamış gibi yaparak kafasını salladı, ağzından zor da olsa birkaç kelime çıkmıştı ‘’Babam nerede?’’.
Ömer ve onu ölümüne bırakmayan tertibi Mesut, bugün ikisi de her zamanki gibi aynı kabuslarla uyandı. Birbirlerine baktıklarında ikisinin de gördüğü rüyadan dolayı korktuğu belliydi. ‘’Sen de mi o kızı gördün, yine?’’ Ömer arkadaşından önce sormuştu bu soruyu, Mesut da kafasını sallayarak aynı kişiyi gördüğünü kafa işaretiyle belli etti. İkisi de bu rüyanın gerçekte var olacağını asla bilmiyordu ama bugün bütün parçalar rayına oturacaktı…
Doğuda yapılan askerlik diğer illere göre daha zor olur çünkü burada tiyatro değil gerçek bir oyun döner. Savaş sesleri asla kesilmez, ölen ya karşı taraftandır ya da bizden. Düşününce aslında kimsenin ölmemesi, savaşın sonsuza kadar bitmesi ve herkesin barış içinde olması… Saydıklarım ütopyada olabilecek şeylerken dünya bunu bizim elimize vermez çünkü dünyada dönen bir yarış vardır. Devletler arasındaki toprak kavgası, siyası anlaşmazlıklar…Bunlar daha fazla sıralanabilir. Ömer ve Mesut ise yatmadan önce kendilerine bir ütopya kurardı. İkisi de birbirlerine nasıl bir dünya istediğini anlatırdı. Bu konuşmaların sonu ise o kızla biterdi. İkisi de aynı rüya ile uyanır bu ütopyanın asla gerçekleşmeyeceğini anlardı çünkü her defasında o kız bombaların arasında cansız bir halde bulunurdu ve kazanan iki taraf da olmazdı. Kazanan sadece devletler arası antlaşmalar olurdu.
O gün geldi çattı ‘’Bu rüya bir gün bitecek kardeşim, hayal ettiğimiz barış olacak. Daha fazla askerin ölümüne, masum insanların ölümüne katlanamam ben.’’ Ömer bu sözleri sinirle söylüyordu, Mesut bu halini gözlerindeki kızıl bakışlarından anlamıştı ‘’Biliyorum kardeşim bir gün o kızı kurtaracağız ve bu zalim dünyaya örnek iki asker olacağız.’’ Sohbet ederken zamanın nasıl geçtiğini anlamadılar. Saat gelmişti ve ikisi de kalkıp yüzlerini yıkamak için tuvalete gitti. Bugün kontrol için sınır köylerinden birine gidilecekti. Aldıkları duyuma göre köy Türkiye’nin sınırlarındaydı bu da demek oluyordu ki sınır tarafına döşenmiş bir mayın tarlası vardı. Bu onların günlük işi gibiydi artık. Mayın tarlası bulmak ve o yeri etkisiz hale getirmek zor olsa da görevleri o bölgeyi güvenli hale getirmek olduğu için bunu yapmak zorundaydılar. Birçok asker bu görev sırasında hayatını kaybetmişti. Askerlerin yanında birçok masum insan da ölmüştü. Bunu yapan insanların ya kalbi yoktu ya da bu hayattan sonra gidecekleri bir hayatları. Bunu yapan kişiler genelde o yakınlarda çatışma için beklerdi, askerlerin de görevi de oradaki anlık çatışmaya karşı hazır olmaktı.
Arabaya binildi ve köye gidildi. Buraya kadar her şey normaldi ama Ömer arabadan indiği anda ona doğru koşan bir kadını gördü. Ve sonrasında ayağına kapanan bu kadın Kürtçe bir şeyler fısıldadı ona, Mesut kürkçe biliyordu anneannesi ona öğretmişti. Ömer’in kulağına eğilerek ‘’Kızı bombalar arasındaymış, babası kurtarmak isterken bombalardan birine basmış ve biliyorsun sonrasında olanları.’’ bunları söylerken gözünden bir yaş düştü Mesut’un. Ömer de arkadaşının bu dediklerine karşılık olarak sadece sustu çünkü bu onların suçuydu. Biraz daha erken gelselerdi o adamı kurtarabilirlerdi ya da en baştan beri o bombalar oraya dizilmeseydi adam ölmeyebilirdi. Düşündü Ömer, kimse suçlu değildi; suçlu olan egosu için savaşa giren devletlerdi, suçlu olan küçücük toprak parçası için barışı bozan kişilerdi. Bu düşüncelerle savaşırken Mesut onu uyarmak için koluna cimcik attı ‘’Kadın ağlıyor oğlum, nereye gitti aklın?’’. Ömer de bozuntuya vermeyerek ‘’Düşünüyorum oğlum dur iki dakika, her anımız önemli düzgün bir şekilde kızı kurtarmamız lazım.’’ dedi. Ömer bu dediklerinden sonra Mesut’a kadının çocuğunu kurtaracağız tarzı şeyler söylemesini istemişti. Belki bu sözler yalan olabilirdi ama bu iki kahraman rüyalarındaki kızı kurtarmak için her şeyi yapacaklardı. Mesut da tercüme yaparak kadına çocuğunu kurtaracaklarını söyledi ve çocuğun olduğu yere yaklaştılar. Çocuk sadece ağlıyordu, gözlerinden akan yaşlar elinde tuttuğu bebeği bile ıslatmıştı. Çocuk askerleri gördüğü anda kafasındaki beyaz şalı çıkardı ‘’Savaş yok, bayrak beyaz. ‘’dedi. Bu cümlenin ardından iki asker birbirine baktı, şaşkınlıkları gizlenemeyecek derecedeydi ‘’Rüyanın aynısı tertip, yapılması gerekeni biliyorsun.’’
Kız olduğu yerde kaldı, askerler temkinli bir halde kıza yaklaşıyordu. Tespit edilen bombalar ise imha ediliyordu. Ağlaması kesildi kızın, sadece ‘’Babam nerede?’’ diye sayıklıyordu. Krizde olduğu belliydi çünkü gördüğü çoğu şeyi onun yaşındaki çocuklar görmemişti. Onun yaşındaki çocuklar şu an okulda arkadaşları ile eğleniyordu. O ise burada babasının parçalanmış cesedinin yanında, babasının adını sayıklıyordu. Son bir adım kaldı, Ömer kıza yaklaştığı anda onu kucağına aldı, sımsıkı sarıldı ‘’Baban burada.’’ dedi kalbini göstererek. Kız Ömer’in göğsüne kulağını koydu ve kalp atışlarını dinledi. Ömer de korkmuştu, kalp atışlarının hızlanmasından belliydi. Mesut gel amaçlı ellerini salladı Ömer’e. Ömer de yavaş yavaş sanki hala bombalar yerin altındaymış gibi temkinli bir şekilde yürüdü. Kızın annesi diğer askerlerin yanındaydı. Kızının sesini duyduğu anda Ömer’e doğru koştu. Ömer de kızı annesinin kucağına verdi. ‘’Teşekkür ederim, Türkçem az kusura bakmayın asker.’’ dedi. Mesut da kürkçe bir şeklide ‘’Önemli değil, dilimiz aynı değil ama kalbimiz aynı emin olabilirsiniz.’’ dedi. Köyden ayrılmadan önce Mesut ve Ömer kız ile küçük bir fotoğraf çekildiler. Çünkü bu sefer rüyaları kızın ölümüyle sonuçlanmamıştı. Bu sefer kazanan bu iki asker oldu.
Ömer ve Mesut kurtardı rüyalarındaki kızı ama babalarını kurtaramadılar. Dünya da böyle değil midir zaten? Her zaman mükemmel olmak isteriz ama hep bir yerden eksik çıkar. Savaşlar, kavgalar, krizler, virüsler… Hep en iyisini hayal ederiz ama elde edemeyiz. Ömer ve Mesut’un her gece yatmadan önceki hayali buydu. İkisi de savaşların bitmesini, virüsün bitmesini, herkesin eşit bir halde mutlu yaşamasını istiyordu ama ikisi de farkındaydı ütopyalar sadece kitaplarda yazılıydı. O yüzden ikisi de söz verdi kendilerine, hayal ettikleri dünya için her zaman çabalayacaklardı. Ölene kadar en iyisi için çabalayıp, kötülükleri bitirmeye çalışacaklardı. Mezarlarına giden insanların ‘’Kahramanlardı…’’ demeleri için çabalayacaklardı.
Zehra Avcu
Öykü Kategorisi 14-17 Yaş Dördüncüsü
