ÖZGÜRLÜK

Can 20li yaşlarda istanbul’un köhne bir sokağında yaşamını yazdığı kısa hikâyeleri gazetelere satarak sürdürmektedir her zamanki gibi sabah uyanıp elini yüzünü yıkayıp kahvesi için suyu ısıttı kahve suyu ısınırken mutfağın penceresinden uzaklara daldı uzaklar dediğime bakmayın şehrin çarpık kentleşmesinden beton yığınlarının içinde en fazla nereye dalabilirdi ısıtıcının sesi duyulduğunda kendine geldi kahvesini alıp bilgisayar başına geçti ve her zaman olduğu gibi gündemi takip etmeye başladı pek iç açıcı bir gündem yoktu cinayetler kadına şiddet sağlık çalışanlarına şiddet ve benzeri durumlar insanın akli dengesinin bozulmaması elde değildi bunca haber arasında aradaki bir haber can’ın dikkatini çekti  haber şuydu yönetimi eleştiren halk içinde muhalif olduğu bilinen bir gazeteci sadece yazdığı bir satır için tutuklanmıştı halkın geneli gibi can’da şok olmuştu gayet iyi bir gazeteci olmasına rağmen bir atasözü yazmıştı ve o atasözü onun günün ilk saatlerinde tutuklanmasına sebep olmuştu can yakın geçmişte birkaç kez daha şahit olmuştu böyle olaylara halkın sessizliği sanki özgürlüğünü bir zincir ve bir kulubeden ibaret gören bir çoban köpeği gibiydi ama can biliyordu o çoban köpeği bir gün zincirini kıracaktı o gün gelecekti ama şuan bu kadar haksızlığa neden susuyorlardı. Can yine sıradan hayatında rutin yaşamına devam ederken bir anda düşünüverdi özgürlük neydi kimine göre insanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumu kimine göre yürümek,konuşmak,düşünmekti durum o kadar vahimdi ki insanlar düşünebilmeyi bile özgürlük zannediyorlar diye geçirdi içinden sahi düşünmek için özgür olmaya gerek var mıydı ? özgür olmayan düşünemez miydi ? bu sorular aklını kurcalıyordu düşünmekten ne zarar gelebilirdi düşünce suçu işlenebilir mi ? insanları düşünmekten bile korkutan güçler utanmalıydı utanması gerekenler keyif çatarken düşünce özgürlüğü elinden alınan insanlar suçluymuş gibi başı eğik bir şekilde kimisi mapusta kimisi aramızda ama konuşamayacak durumda bunları gördüğü halde susanlardan biriydi can kalbi sızlıyordu fakat elden ne gelebilirdi can’ın aklını  kurcalayan konular vardı bir insanın özgürlüğünü elinden almak bu kadar kolay mı ? insanın özgürlüğünü yine insan elinden alıyordu konuşanları susturmak isteyenler yine insanlardı bunun bir çok örneği vardı malzemeden çalan müteahhit kaç insanın yaşam özgürlüğünü elinden almıştı veyahut kaç haksız suçlama insanları konuşma özgürlüğünü elinden almıştı bu dünyanın bir kuralı mıydı ? güçlü neden her daim zayıfı yemeliydi bu kuralı kırmak mümkün mü ? can bu soruları soruyordu kendine. Peki ya hiç soru bile sormayanlar bu insanlar bu suça yardım etmiş olmuyor mu ? işte asıl soru buydu suçlu ve suçun yardakçıları bu yardakçılar susan soru dahi sormaktan,düşünmekten korkan insanlar cesaretini,gururunu ayaklar altına alan insanlardı can sıradan bir vatandaştı elinden ne gelirdi twitter hesabını açıp o gazeteci gibi bir çok insanın hakkını savunmak istiyordu ilk yazısını atmıştı birçok beğeni birçok yorum ve  birçok tehdit alışmıştı gözü korkuyor muydu ? belki ama aklına her zaman nazım hikmetin şu sözü geliyordu “Sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.” Bu sözü kendine esas alıp yazılarına devam ediyordu yazdığı ilk yazıdan aldığı ölüm tehditleri yaşadığı toplumu ve olmayan düşünce özgürlüğünü çok iyi yansıtıyordu can bir zaman sonra fazla takipçi sayısına ulaşmıştı ve bu dikkat çekmesini sağlıyordu ondan ilham alıp konuşanlarda vardı onun ölmesini isteyenlerde. Can her şeye rağmen direniyordu gerçekleri söylemekten vazgeçmeyecekti yeni hayatına bir adım daha atmıştı. Can yorulup yatağına uzandı çok zaman geçmeden uykuya daldı. Can yüksek bir gürültü ile yatağından fırladı bu gürültü alışkın olduğu bir şey değildi sakinliğini korumaya çalışıyordu yavaşça kapıya doğru gitti sert vuruşlar ile kapısı çalınıyordu anlamamıştı kapıyı açtı içeri hücum eden kolluk kuvvetleri canı apar topar arabaya alıp merkeze götürdüler suçu halkın galeyana getirmek kin ve düşmanlığa sürüklemek gibi söyleniyordu can nezarethane2nin sert tahta oturağına oturup kafasını yavaşa havaya kaldırdı rutubetli tavana bakarken düşündü sonunda düşünmenin cezasını o da özgürlüğü ile ödeyecekti.

“Yine bir insanın düşüncesi için özgürlüğüne el koyulmuştu.”

search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close