SON KONFERANS

‘Lütfen konferans başlamadan önce telefonlarınızı sessize alınız.’ Büyük salonun içinde merdivenleri çıkarken aynı zamanda koltuk numaralarına bakarak oturmam gereken yeri arıyordum. Telefonları sessize almamız istenen duyuru ben yerime geçene kadar on kere daha yapıldı. Sonunda kendi koltuğumun olduğu sırayı bulunca insanlardan izin isteyerek önlerinden geçip koltuğuma doğru ilerledim. Tek başıma katıldığım ilk konferanstı. Etrafımdaki insanların yaşı benden oldukça büyüktü. Yine de koltuğumu ararken benim yaşlarıma yakın birkaç  genç gördüm. Beni ortamdan yabancılaştırmayan tek şey buydu. Işıkların kapanmasıyla sahneye 70’lerinin sonunda bir adam çıktı. Saçlarına ak düşmüş, gözaltları sarkmıştı. Kimin konferansına katıldığımı bilmiyordum. Okul çıkışı elime sıkıştırılan broşürdeki ücretsiz ve gündem yazıları dikkatimi çektiği için katılmıştım. Kendimi biraz daha bilgili hissetmek istemiştim sanırım. Birileri ‘Dün neredeydin?’ deyince falancanın konferansına gittim diyebilmek için gelmiştim. İnsanları kandırıyordum. Hayır, ben en başta kendimi kandırıyordum. Çok sıradan bir davranış olduğunun farkındayım ama en azından bir konferansa katılmıştım. 70’lerinin sonundaki adam önce kendini tanıttı. Adı Kemal’miş, yurt dışında eğitim görmüş bir sosyologmuş. Hayat hikayesini ve üniversiteyi nasıl kazandığını anlattığı sıralarda sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Ama sonra aniden sustu. Işıklar kapandı. Sahne kapkaranlık oldu. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken ışıklar seyircileri aydınlattı. İnsanlar birbirleriyle fısıldaşıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ve tekrar konuşma sesi duyuldu. ‘30 yaşının altındakiler ayağa kalkabilir mi?’. İnsanlar birbirine bakmaya başladı. Kısa süreli sessizliğin ardından birkaç kişi ayağa kalktı. Yanımda oturanlar bakışlarını bana çevirince ben de ayağa kalkmak zorunda kaldım. ‘Nasılsınız?’ diye sordu sadece adının Kemal olduğunu hatırladığım 70’lerinin sonundaki sosyolog. İnsanlar birbirleriyle fısıldaşıyor olayı anlamlandırmaya çalışıyorlardı. ‘Cevap verebilecek yok mu?’ diye sordu sosyolog tekrar. Sonunda 25 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir kadın cevapladı ‘Bizim iyi olup olmamızla neden ilgileniyorsunuz, biz sizi dinlemeye geldik’ adam sanki bu cevabı bekliyormuş gibi hemen cevapladı ‘Benden ne dinlemeye geldiniz hanımefendi, hangi beklentiyle buradasınız?’ genç kadın bir anlık duraksadı belli ki adamdan  bu cevabı beklemiyordu. Sonra aniden başka bir genç konuşmaya başladı sanki kadının içinden geçen utancı ve endişeyi anlamıştı. Ben de anlamıştım. Anlaşılması kolaydı. Ya da biz gençler birbirimizi anlayabilmiştik. ‘Çok merak ediyorsanız pek de  iyi değiliz’ dedi. Adam yine çok düşünmeden cevapladı ‘Neden iyi değilsiniz?’. Bu sefer benim arkamdan bir kadın ‘ Neden mi iyi değiliz, soru mu bu da siz hiç sosyal medyada gündemi takip etmiyor musunuz ya da haber okumuyor musunuz?’ Işıklar sahneye dönük olmasa da adamın bariz bi şekilde gülümsediği anlaşılıyordu. ‘Evet tabii ki takip ediyorum ama ben sosyal medyada ki gündem sorunlarını istemiyorum, sizin iyi olmama nedeninizi öğrenmek istiyorum.’ Sanki bu soruyu yıllardır bekliyormuş gibi genç bir erkek atıldı konuşmaya ‘ Bizim ağzımızdan duymak istiyorsunuz, peki. Ben şuan konferansında olduğunuz bu üniversitede arkeoloji öğrencisiyim. İnsanlara ne okuduğumu söyleyince bana gülüyorlar. Üniversitenin ne olduğunu bilmeyen, kapısının önünden geçmeyen insanlar bana gülüyor. Çünkü 4 yıl okumamın sonunda bir garsondan daha az maaş alacağımı biliyorlar. Tarihle ilgili bildikleri tek şeyi televizyondan öğrenmiş insanlar bana Timur hakkında bilgi vermeye çalışıyor. İnsanlar benimle dalga geçiyor. Gelecekte fakir olacağımı bilerek okuyorum. Kafamın içini bir geleciğimin olmayacağını bilerek dolduruyorum. Öğreniyorum çünkü öğrenmeyi çok seviyorum ama öğrenme zahmetine girmeyen insanların benim yaşadığımın kat ve kat güzel hayatlar yaşamasını kaldıramıyorum.’ O susunca önce salonu derin bir sessizlik sardı. Kimse bir şey demedi. Sonra az önce konuşan genç kadın girdi lafa ‘ Sadece bu değil ki’ Genç adama söz için izin istercesine baktı. Genç adam kafasını sallayınca lafına devam etti. ‘ Ben  buraya otobüsle geldim. Üstümde gömlek altımda pantolonla geldim. Bakın tekrar ediyorum gömlek ve pantolon. Gelirken kaç kere sözlü tacize maruz kaldım söylemek istemiyorum hemde sizin yaşıtlarınız tarafından. Derisi büzüşmüş, torunu olmuş insanlar bana uzaktan ıslık çaldı. Bu bence kıyafetle bir ilgisi olmadığını kanıtlamıştır size. Nasıl hissettirdiğini bilmek istemezsiniz. Tek başınıza dışarı adım attığınız her an birilerinin sizin üzerinizden iğrenç düşüncelere sahip olduğunu bilerek yürümenin nasıl hissettirdiğini bilmenizi de istemem zaten. Ve asıl mesele ne biliyor musunuz kimsenin bir şey yapmaması. Herhangi bir olayda her türlü fikri olan her şeye cevabı olan insanlar bir kadının taciz edildiğini görünce susup görmezden geliyorlar. Kimse yardım etmiyor. İlla etrafta çığlıklar kopması gerekiyor. İlla birilerinin canı yanmalı, birileri zorla ilişkiye girmeli, birileri zorla birilerine dokunmalı’ son sözcüklerde kadının sesi iyice yükselmişti ‘kimse de kandırmasın birbirini. Bu salonda hanginiz yardım ettiniz bir kadına. Sustunuz hepiniz, eminim. Çığlıklarımız çığ olmuş durumda kulağını tıkayan sorumluların kapısında. Kimse bir şey yapma zahmetine girmiyor. Hiç kimse haberlerde her gün sunulan onlarca kadına şiddet, cinayet, tevacüz haberlerini garipsemiyor. İzliyor insanlar buz gibi suratlarla. Hatta içlerinde ağzının ayarı olmayıp kadını suçlayanlar çıkıyor. İnanabiliyor musunuz ölmüş bir kadın suçlanıyor, bakın tekrarlıyorum ölmüş bir kadın. Ruhu çoktan bedeninden ayrılmış bir vücuda günah bağlıyorlar hala. Siz de bize sanki hiç haberiniz yokmuşçasına nasılsınız diye soruyorsunuz. Nasıl olabiliriz beyefendi körkütük karanlık düşüncelere sahip bir dünyada sanki yüzyıllar öncesinde kalmış gibi dogmatik düşünen bir toplumun içinde sıkışıp kalmış bir nesiliz hepimiz.’ Salonda uzun süreli bir sessizlik oldu. Yaşlı seyircilerden bir kaçı yerinde kıpraştı. Birkaç öksürük duyuldu sonra yaşlı bir kadın kalktı ayağa az önce konuşan kadına bakarak başladı kelimelerine ‘Eh kızım bu kadar şikayet ediyorsunuz giymeyiverin sizde. Hak veriyorum söylediklerine ama napalım böyle işte. Kendinizi korumak istiyorsanız bu cahillerden, siz de usturuplu giyinin azıcık. Yani bu kadar şikayet edip üstüne inatla saçma sapan giyinirseniz olmaz ki. Siz de ödün verin bir şeylerden. Bak yanlış anla diye söylemiyorum sizin canınızı düşündüğüm için söylüyorum.’ Bakışlarım hemen genç kadına kaydı cevap vermeye bu konuşmayı yapmaya çoktan hazırdı ama izin istercesine kafamı salladım oda başıyla onaylayınca konuşmaya başladım. ‘Şimdi, sözlerinizin neresinden tutsak elimizde kalıyor. Siz gerçekten dediklerinize içten bir şekilde inanıyor ve destekliyorsanız zaten çok büyük sıkıntı var demektir. Öncelikle genç hanım konuşmasının başında üstünde gömlek ve altındaki pantolona dikkat çekerek kıyafetinin sıradanlığından ve buna rağmen uğradığı tacizden bahsetti. Ayrıca kapalı olup; yani sizin deyiminizle anlaşılsın diye söylüyorum bu örneği çünkü size göre usturup bu ya hani ama tekrarlıyorum kapalı olup tacize, tecavüze uğrayan ne kadar fazla insan var tartışamaya gerek yok bence. Ayrıca bahsettiğiniz, bakın altını çizerek söyüyorum ‘napalım işte böyle’ kısmı ne demek tam olarak? Birileri kendini tutamıyor diye biz kabullenip napalım öyleyse deyip sinicez mi olduğumuz yere bu mu bunun çözümü? Şaka mısınız siz ya! Taciz edildiğinize eminim daha doğrusu taciz edilmeden yaşamını tamamlayan bir kadın olmadığına eminim. Siz de mutlaka bu iğrençliğe maruz kalmışsınızdır, biz kadınlara destek olmak yerine zihniyeti bozuk tarafla empati yapmak ne kadar doğru? Bu zihniyet ne kadar tehlikeli farkında mısınız?’ Sözlerim bitmemişti ama yaşlı kadın ‘Saygısızlaşıyorsunuz ama küçük hanım sesinizin ayarına dikkat edin lütfen.’ Deyince duraksadım. Küçük hanım, evet ben küçük hanımım. İnsanlar çözemeyecekleri, ya da haklı çıkamayacaklarını bildikleri polemiklerde insanları kişisel olarak ezmeye çalışırlar buna Ad Hominem denir, bir dergide okumuştum. Argüman sahibinin karakterine, içinde bulunduğu durumlara veya yaptığı davranışlara saldırı. Haksızdı yani. Kabul etmişti yaşlı kadın haksız olduğunu kafasının içinde. Mantıklı bir savunma bulamıyordu cümlelerime karşı. Ama haklısın demek o kadar zordu ki insan için karşı saldırıda bulunması gerekti illa. Sonunda sessizliğimi kabullenip kafasının içindekilere zafer kazandırmaması için tekrar konuştum ‘Haklı olduğumu biliyorsunuz ama söylemekten ölesiye utanıyorsunuz değil mi? Çünkü bir tartışmada karşı tarafın haklılığının sizi küçülteceğini düşünüyorsunuz. Hayır hanımefendi tartışmanın amacı budur. Taraflardan biri haklıdır. Bu karşı tarafı eziklemek olmaz. Haksız olmanız sizi alçaltmaz. Üzgünüm ama bu davanın haklısı kesinlikle siz değilsiniz.’ Yaşlı  kadının cevap vermesine izin vermeden başka bir genç atıldı söze: ‘ Bakın teyzecim bir ölüm, taciz yahut tecavüz gibi çok hassas konulardan bahsediyoruz. Böyle durumlarda insanlar seslerini yükseltebilir. Lütfen bunu size karşı yapılan bir saygısızlık olarak düşünmeyin. Konuşulan konulara olan nefretimizi sesimizle yansıtıyoruz.’ Ardından ön koltuklardan yaşlı bir adam atıldı söze: ‘ Biz de gençtik, bizimde sorunlarımız vardı ama büyüklerimizin önünde böyle saygısızca davranmadık hiç! Hem biz sizden de kötü şartlarda yaşadık. Şimdi ki gençlik çok nankör diyince bize kızıyorsunuz ama öyle. Yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda. Elinizde son model telefonlar, marka ayakkabılar, çantalar kapitalizmin mağdurusunuz hepiniz. Yaşlıyız diye bizi bilgisiz ve cahil sanıyorsunuz. Biz de okuduk evlat. Aramızdan sandığınızdan çok daha bilgili kişiler de çıktı. Siz kendinizi çok yüceltip büyüklerinizi çok aşağılıyorsunuz. Gerçekten nankör bir nesil yetişiyor.’ Yaşlı adam sözünü bitirdiğinde salondaki gençlerin hepsi aynı anda konuşmaya başladı. Yaşlılarda hiç durmadan gençlere cevap veriyordu. Fısıltılarla başlayan konuşmalar yavaş yavaş bağrışmalara döndü. Sonunda sahnede ki sosyolog izleyenlere susmalarını istercesine sahte bir şekilde öksürdü ve konuşmaya başladı: ‘ Evet efendim, tam olarak bunun üstünde çalışıyordum. Kuşak çatışması. Asıl nedenini araştırdım senelerce toplumun bu denli bölünmesinin. En başından beri hep anlatamamak olduğunu düşünmüştüm ama şimdi anlıyorum. Anlatamamakla bir alakası yok. Asıl mesele dinlememek. Hepiniz buraya öylece ellerinize verilen broşürlerle geldiğinizi sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Salonun sağ tarafı yani sessiz olan kısım 40 yaş üstü 27 kişiyle dolu. Hiçbiri söz almadı. Hiçbiri konuşmadı. Hiçbiri fikrini söylemdi. Çünkü tarafsızlar. Çünkü iki tarafında kendi haklılıklarını görebiliyorlar. Salonun sol tarafı 15 yaş altı 19 kişiyle dolu çoğu ailesiyle gelmiş. O taraf da sessiz kaldı. Çünkü ailelerinin yanında aslında sonuna kadar savunacakları düşüncelerinin üstü örtülüyor. Herhangi bir konuşma yapmak isteseler yaşlarından vurulacaklarını biliyorlar. Orta kısım. Karışık bir şekilde 15 yaş üstü 30 yaş altı ve 50 yaş üstü 85 yaş altı kişilerle dolu. Toplumun birbiriyle çakışan iki kuşağı. Asla anlaşamayan ve birbirini asla anlamak istemeyen. O broşürler hiçbirinizin eline öyle tesadüfen sıkıştırılmadı. Araştırıldınız. Okul, iş çıkış saatleriniz , davranışlarınız, hangi araçları kullandığınız, hangi markaları taktığınız. Ve ne gördük biliyor musunuz? İki kuşağında aslında paralel bir doğrultuda ayrıldığını. Aslında birbiriyle anlaşması en olası iki kuşak olduğunuzu. Şimdi lütfen tekrar konuşmaya başlayın ama bu sefer amacınız anlatmak değil dinlemek olsun.’ Hiç beklemeden ayağa kalktım. Benimle birlikte birkaç genç ve yaşlıda kalkmıştı. Başımı söz istercesine salladım ve konuşmaya başladım. ‘ Öncelikle basbayağı üzerimizde bir deney yapmışsınız. Bizi, hayatlarımızı araştırmışsınız. Ama kaçırdığınız çok büyük detaylar var. Çoğunluk adına konuşuyorum çünkü hepimizin ne kadar aynı ama bir o kadar  da farklı olduğunu biliyorum. Biz gençlerin dışardan mükemmel bir hayatı olduğunu görüyorsunuz. Az önce konuşan ve telefonlarımızdan, yediklerimizden giydiklerimizden bahseden beyefendiye istinaden söylüyorum. Sanıyorsunuz ki elimizde olan telefon, taktığımız takılar ya da giydiklerimiz bizi zengin yapıyor. Telefona ihtiyacım var. İhtiyacımız var. 2022 yılındayız değil mi? En başta iletişim için. Yıl ilerledikçe sadece telefon modeli ilerlemiyor beyefendi, hayatta aynı şekilde yenileniyor, hayat yenilendikçe ihtiyaçlarımız değişiyor. Bunlara ayak uydurmamız gerekiyor. Bize dediniz ki nankörsünüz ve bize dediniz ki yaşlıları cahil sanıp hafife alıyorsunuz. Yanılıyorsunuz hiçbir yaşlıyı, bizden çok yaşamışı hafife almıyoruz. Hatta sizler yaşlandıkça, özellikle şöyle bir 84 yıl öncesi yaşayabilenlere fevkalede saygı duyuyoruz. Biz anlaşılmak istiyoruz. Neden fazladan çarpışmalar yaratmak istediğimiz düşünülüyor?’. Ona karşı konuştuğumu anlayan yaşlı adam ayağa kalktı ‘ Peki tamam, dinlemek istiyorum sizi küçük hanım. Söyleyin bakalım ne istiyorsunuz? Nasıl bir dünya yaratmak istiyorsunuz? Nedir o kafanızdaki durmayan düşünceler?’. Solumdan bir genç benden konuşmak için izni istedi. Ve konuşmaya başladı: ‘Çok açık değil mi nasıl bir dünya istediğimiz. Ön tarafta oturan arkadaşımızın arkeoloji mezunu olup kendini geçindirebilecek kadar para kazanmasını istiyoruz. Ülkemizdeki kadınlar istediğini giyebilsin istiyoruz. Korkmadan otobüse binmek istiyoruz. Düşüncenin basitliğine bakın lütfen. Otobüse binmek. Evet, ben gerçekten bir gece yarısı korkmadan eve dönmek istiyorum. Uyumak istiyorum. Sağlıklı olmamı sağlayabilecek kadar uyumak. Asla işe yaramayan bomboş bilgileri öğrenmemek istiyorum. Hayata atılabileceğim, elle tutulur şeyler yapmak istiyorum. Birilerinin kalbine dokunabilmek istiyorum. Bir kere yaşama hakkım olan bu dünyada bir iz bırakmak istiyorum. İmkan istiyorum. Eşitlik değil adalet istiyorum. Yergi değil sevgi. Vergi değil… Gerçekten öyle çok lüks hayaller içinde yüzmüyoruz. Olsa olanaklarımız, temellerini atacağımız ilimlere destek istiyoruz. Biz aslında en çok büyüklerimizden destek bekliyoruz. Bizi anlamanızı, yaşadığınız kötü olayları bizimkilerle kıyaslamayın istiyoruz. Siz bizim intikam istediğimizi düşünüyorsunuz sanırım. Sokakta öpüşen bir çifte yapılan eleştiriyi yine aynı sokakta gözleriyle bedenimize tecavüz eden bir adama da yapın istemiyoruz, hayır. Biz ikisini aynı kefelerde tutmanızı istemiyoruz. İkisini de yargılamanın çözüm olmadığını biliyoruz. Anlıyoruz. Gerçekten. Gözleriyle süzen ve öpüşen çifti eleştiren zihniyetin tedaviye ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Hem feminizm hem maskulizmi savunun istiyoruz. Adalet arıyoruz. Birazcık, gerçekten birazcık anlayın istiyoruz. Çok yoruluyoruz çünkü. Bu özgürlükler uğruna savaşmak ve kendi hayatımız için çabalamak çok yorucu. Lütfen. Lütfen, sadece anlayın istiyoruz. Neyin içindeyiz farkedin istiyoruz. Bundan nasıl çıkılır bulmamıza yardım edin istiyoruz.’ Genç kadın son sözlerini tek nefeste söylemişti. Sonrasında içine derin bir nefes çekti. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Hepimiz bakışlarımızı yaşlı adama çevirmiştik. Sahnedeki sosyolog bile pürdikkat yaşlı adamın vereceği cevabı bekliyordu. Yaşlı adam acıyan gözlerle bakıyordu bize. Anlıyormuş gibiydi. Anlamış mıydı gerçekten. Anlatabilmiş miydik bu sefer? Belki gerçekten duyulurdu bağırışlarımız. Bu sefer gerçekten değişirdi belki bir şeyler. Yaşlı adam kafasını eğdi. Söyleyecek çok şeyi var ama hiç kelimesi kalmamış gibiydi. Çaresizdi. Anlamıştı ama çok geçti sanki her şey için. Geç miydi gerçekten her şey için? Değiştiremez miydik olacakları?  

Elif Bişkin

Öykü Kategorisi 14-17 Yaş Birincisi

search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close